KUNDURACI ALI TEPE; BÜYÜKADA TEK HUZUR BULDUĞUM YER…
Adalar’da yaşayanların hikâyelerini yazarken, uzun zamandır Adalar’da çalışan, ekmeğini buradan kazanan, Ada ile gönül bağı olan ve kendini “Adalı” olarak hisseden esnafı da unutmadık. Büyükada’nın tek kunduracısı Ali Tepe de bu isimlerden biri. Çorum’da yorgan iğnesiyle arkadaşının ayakkabısını tamir ederek bugünlere gelen Ali Usta, yok olmaya yüz tutmuş meslekler arasında yer alan kundura tamirciliğinin belki de son temsilcisi.
Ali Tepe 65 yaşında. Çorum’un Karacaoğolan Köyünde doğdu. Çiftçilikle geçimini sağlamaya çalışan yoksul bir ailede büyüdü. Geçim derdi büyüyünce şehre göç de başladı. 1960’ların başında Ali Tepe’nin önce dayıları köyü bırakıp İstanbul’a geldiler. Recep Yakut ve “Tito” lakaplı Mehmet Ali Yakut Büyükada’da eşek ile taşımacılık işini yaptılar, ardından faytonculuk. Dayıları Ada’da bir düzen oturtunca 1970’li yıllarda yeğen Ali Tepe’ye de iş kapısı açıldı. Büyükada’ya gelip sezonluk işlerde çalışan Tepe, daha sonra asıl yeteneği olan kunduracılığı yaptı.
“ARKADAŞININ AYAKKABISINI DİKMEYLE BAŞLADI”
Profesyonel olarak ayakkabı tamirciliğini her ne kadar Büyükada’da yapsa da Tepe’nin mesleği öğrenmesi çok küçük yaşlarda başlıyor. Hem de eşi benzeri görülmemiş bir öykü ile.
“Bir yaz günü, köyde kahvede sigaramın olmadığı bir gündü. Arkadaşımdan bir tek sigara istedim. Arkadaşım yırtık ayakkabısını göstererek, ‘Benim ayakkabımı dikersen sana sigara veririm’ dedi. Sigara için denemeye değerdi. Eve koştum, yorgan iğnesi ve ipliğini alıp geldim. Birinciyle başladım, iğne kırıldı. İkinci ile devam ettim ve nihayet üçüncüyle ben bu ayakkabıyı diktim. Ayakkabıyı sağlam bir şekilde teslim edip, hak ettiğim sigaramı aldım. Arkadaşım tek sigarayı değil, paketin tümünü verdi. Ayakkabı tamirciliği hikayem böylece başladı. Duyanlar ayakkabısını getirdi bana, getirenleri geri çevirmedim. Kimisininkini diktim, kimininkini de sigara paketi karşılığında boyadım. Öyle bir gün geldi ki, ayakkabı tamir talebi çoğaldı. Bu işten ekmeğimi çıkaracağımı düşündüm. Kazaya indim, orada tamir araç gereçleri alıp köye döndüm. Köy meydanında ‘Eskici!’ diye bağırıp dolaştım, eski ayakkabıları topladım. Köyde daha önceden yapılmış, giyilmiş, kullanılmış, tavan arasına atılmış ayakkabıları toplayarak o ayakkabıların derilerini ve topuklarını değerlendirdim. Ahmet efendinin ayakkabısının altını, Mehmet efendininkine uydurdum. Bu ayakkabı çuvalı birken iki oldu, sonra üç… Sonra da gerçek işim oldu. Muhtar bana köy odasını verdi. Köylünün ayakkabılarını bunda sonra burada tamir et, dedi. Çok sevindim. Sadece bizim köy değil, çevre köylerden duyanlar da ayakkabılarını getirdiler. Usta görmeden, çıraklık yapmadan bu işi yaptım. Böylece ‘Ayakkabıcı Ali’ olarak tanındım. Bu hikâyemden tam dört yıl sonra Büyükada ile tanıştım.”
BÜYÜKADA’YA GELİŞİ…
“Her iki dayım da yıllar önce İstanbul’a gelmişlerdi. Ada’nın ünlü eşekçileriydi. Beni yanlarına çağırdıklarında askerliğimi de bitirmiş, köyde evlenmiş, hatta çocuk sahibi olmuştum. Geçim derdi büyümüştü ve bana açılan bu şans kapısını iyi değerlendirmem gerekiyordu. 70’li yıllardı. Büyükada’ya geldiğim ilk yaz restoran işini ayarladılar bana. Milano Restaurant’ta bulaşıkçılık ve ızgaracılık yaptım. Üç sezon gidip geldim, böyle çalıştım. Dördüncü yaz, adaya gelmekte geciktiğim için yerime birini almak durumunda kalmışlar. İşsiz kalınca dayımdan bir öneri geldi. ‘Sen ayakkabıcılık işini biliyorsun, Eminönü Tahtakale’ye gidelim, sana ayakkabı tamir malzemeleri alalım, çalışır, geçinir gidersin’ dedi. Fikir cazip geldi, gittik malzemeyi aldık, geldik. Babama para göndermem gerekiyordu. Dayımdan aldığım bir miktar parayı babama gönderdim, bir miktar da malzeme için gitti ve epey borçlanmıştım da. Bir sezonda nasıl bu parayı kazanırım diye düşünürken, o günün şartlarında 20 gün içinde ben bu parayı fazlasıyla kazandım. Dayıma olan borcumu da ödedim, babama da para gönderdim.”
AĞAÇ GÖLGESİNDEKİ İŞİNİ DÜKKÂNA TAŞIDI
Ali Tepe, ilk zamanlarda ayakkabıları hangi şartlarda tamir ettiğini de anlattı:
“Büyükada’nın ayakkabı ustası Boyabatlı Mehmet Amca rahatsızlanıp Sinop’a dönünce ayakkabıcılık işi bize kaldı. Lefter Sokak’ta şu anki Affan Kırtasiye’nin bulunduğu yerde bir ağaç vardı, o ağacın gölgesinde ayakkabı tamiri yaptık. Dükkan yoktu. Ayakkabı ustası Mehmet Amca gidince yalnız kaldım ve işler çok yoğunlaştı. Gece geç vakitlere kadar Terzi dükkanının vitrininden yansıyan ışığın altında diktim o ayakkabıları. Uzun zaman böyle çalıştım ama artık bir makine almanın zamanı gelmişti. Ve nihayet 1983 senesinde makine aldım. Aldım almasına ama makineleri koyacak dükkan yoktu. Affan Kırtasiye’nin sahiplerinden Mehmet Genç, dönemin Belediye Başkanı Recep Koç’un aile dostu idi. Seni çok seviyorum ve seni bu sokaktan kurtaracağım, dedi. Benim adıma bir dilekçe yazdı ve ben bu dilekçe ile Belediyeye gittim. Başvurumun ardından, şu anki bisiklet parkının olduğu yerde, üç tane dükkan yapıldı. Birinci dükkan bana, diğer iki dükkan da arkadaşlarıma verildi. Mesleğime burada devam ettim. Kunduracı sayısı artmıştı üçü dükkânda, diğer üçü de seyyar olmak üzere altı kunduracıydık. 28 sene o dükkanda çalıştım. 2012 yılında oralar yıkılınca biz de Belediyenin gösterdiği bu yere geldik ve işe koyulduk. Zamanla diğer meslektaşlarım başka işler yaptı, Büyükada’nın tek kunduracısı olarak ben kaldım. Kunduracılıkla geçindim, 5 çocuk büyüttüm, evlendirdim. Para pul yok pek bu işte ama sağlığım ve yaşım müsait olduğu müddetçe çalışırım, sevdiğim bu işi yaparım. ”
“ADADA YAKIN DOSTLUKLAR KURDUK…”
35 yıldır şehirden çıkıp ada yolunu tutan Ali Usta, “Ada’da oturma imkanımız olmadı ama ben zaten burayı evim gibi biliyorum. Dinlendiğim, huzur bulduğum tek yer adadır. Adalılarla yakın dostluklar kurduk. Eskiler de öyle. Aygazcı Miço, Bakkal Pandeli, Bakkal Alako… Hepsi çok değerli insanlardı. Çok paylaşımlarımız oldu. Bugüne kadar Adalılardan hep sevgi saygı gördüm. Burada çalışıyor olduğum için şanslı ve mutluyum” diyor ve ekliyor. “Sizlerle bir anımı paylaşacağım; Gençlik zamanlarımda Çınar Caddesi’nde ufak bir bisiklet kazası geçirmiştim. Hemen oradaki evlerin birinde oturan Rum bir kadın, aşağı indi, yarama baktı, göğsüm çizilmiş kanıyordu, tedavisini yaptı. Böyle iyi insanlar bir arada yaşadık.”
“Şahin” lakaplı usta Ali Tepe’nin “Şahin Kundura” isimli dükkanı Büyükada sahil yolu üzerinde, Özdemir Sokak’ta. Dükkan Pazar hariç her gün açık.